Kanatlı sektörünün yaşattığı esaret: Yumurtaya ihtiyacımız yok, ne sağlık ne de lezzet için

-
Aa
+
a
a
a

Çok iyi bildiğimiz ama pek de iyi tanımadığımız bir kuş türünden, Latince adıyla Gallus Gallus Domesticus’tan bahsedeceğiz. Yani Türkçede bildiğimiz ismiyle tavuk.

Kanatlı sektörünün yaşattığı esaret: Yumurtaya ihtiyacımız yok, ne sağlık ne de lezzet için
 

Kanatlı sektörünün yaşattığı esaret: Yumurtaya ihtiyacımız yok, ne sağlık ne de lezzet için

podcast servisi: iTunes / RSS

Tavuk ve yumurta sektörünün bu kuşun hayatını nasıl etkilediğini anlatmaya çalışacağım. Çünkü bu kuş türü günümüzde yumurta ve tavuk sektörünün esareti altında yaşıyor ve ne yazık ki sadece tavuğun etini yemeyi bırakarak onları kurtarmak mümkün olmuyor; aynı süt endüstrisinde olduğu gibi. Orada da sadece kırmızı et yemeyi bırakarak inekleri kurtaramıyoruz. Bugün temelde yumurta tükettiğimiz için bu kuş türünün ödediği bedelleri konuşacağız.

Tavuk, latince adıyla Gallus Gallus Domesticus,  sülüngiller (Latince: Phasianidae) familyasından evcilleştirilebilir bir kuş türü. Doğadaki ataları bugün bildiğimiz tavuktan çok farklılar çünkü epeyce değiştirmişiz bu türü, mutasyona uğratmışız kendi çıkarımıza kendi ihtiyacımıza göre.

Hindistan'da Asya'nın güneydoğusundaki Vahşi Kırmızı Hint Kuşundan geliyor tavuk. Onun da Latince adı zaten Gallus Gallus. Yani evcilleştirilmiş hali, “domesticus” eklendiğinde bizim bildiğimiz tavuk oluyor. Bu kuşlar doğaları itibariyle insandan çok çekinmelerine, kaçmalarına rağmen 7-8 bin yıl kadar önce Hindistan’da evcilleştiriliyorlar ve çiftliklerde yetiştirilmeye başlanıyorlar.

'Sektörel' tavukların ömrü 80 gün

Normalde ömürleri 7-8 yıldan 10 yıla kadar uzayabiliyor. Fakat yumurta üretimi için beslenen tavuklar yani tavukçuluk endüstrisinde esir olanlar sadece 6 hafta yaşayabiliyorlar. Organik üretim yaptığı söylenen bazı yerlerde ise ortalama 80 gün süreleri var. Bu yaşam süresi tabii maksimum verimlilik alabilmek için hesaplanan süre. Ne kadar organik olursa olsun yumurtlama verimliliği düşünce bu tavuklar da tabii ki öldürülüyorlar, ve yerine yeni tavuklar - yani sektör açısından söylemek gerekirse yeni “yumurta makineleri” geliyor.

Doğada yaşayan bu kırmızı Hint kuşları normalde senede 12-20 yumurta yumurtlarken, endüstriyel tavukçulukta genetik seçilim yoluyla tamamen evrim geçiren tavuklar yılda 300-350 yumurta -yani her gün bir yumurta- yumurtlayacak şekilde değiştirilmişler.

Dünyada mevcutta yaklaşık 23 milyar tavuk olduğu ifade ediliyor. Bu rakam aynı zamanda yeryüzünde yaşayan tüm yaban kuşlarının toplam sayısının da üç katı. İnsan nüfusunun şu anda 7-8 milyar civarında olduğunu da düşünürsek bizim nüfusumuzun da 3 katı kadar tavuk var yeryüzünde. Tabii ki bütün bu tavuklar esaret altında yaşayan ve önce yumurtlatmak sonra da öldürülmek için yetiştirilen tavuklar.

'Yapıları mutasyona uğradı'

Doğa bilimleri alanında yayın yapan Britanya merkezli Royal Society Open Science dergisinde Aralık 2018’de yayınlanan bir araştırmaya göre yaklaşık 50 yılda ‘yoğun üretim’ nedeniyle tavukların yapısı (morfolojisi) ‘eşi benzeri olmayan’ bir mutasyona uğradı. Diken’de bu araştırmayla ilgili çıkan haberden alıntılıyorum:

“Britanyalı biliminsanlarının araştırmasına göre endüstrileşmenin etkisiyle tavuklar milyon senelik ‘evrim’i 60 yılda geçirdi. Araştırma için son 2 bin yıla ait veriler çerçevesinde evcilleştirilmiş tavuklar, vahşi tavuk  ve kırmızı hint kuşu denilen tavuk türüyle mukayese edildi. Araştırma aslen Güney Doğu Asya’ya ait ve 8 bin yıl önce evcil hale getirilen tavuğun 1950’lerden itibaren artan büyüme hızıyla yeni bir tür haline geldiğine işaret ediyor. Tavuğun 19’uncu yüzyıldan itibaren irileştiği, 1950’lerden sonra benzersiz bir evrim geçirdiği ortaya çıktı”

Bir de görsel var: Görselde 1957 yılındaki tavuğun gelişimiyle 2005 yılındaki tavuğun gelişimi ve kiloları gösteriliyor. İlk 4 haftanın sonunda 1957 yılında bir civciv 316g gelirken, 2005 yılında tam 1396g geliyor, yani nerdeyse 5  katı daha büyükler.

8 haftanın sonunda ise 60 yıl önceki tavuk 905g iken 2005 yılında 4.202g oluyor, bu da yine nerdeyse 5 katına denk geliyor.

Tabii bunun amacı tavuğu mümkün olduğu kadar kısa sürede kesilecek hale getirmek ve daha fazla et alabilmek. Hayatları boyunca kafeste tutuldukları ve antibiotiklerle şişirildikleri için bu tavukların kemikleri ise o ağırlığı kaldıracak kadar gelişemiyor ve hareketsizlikten de zayıf kaldıkları için dokunulduğunda kırılacak durumda oluyor.

Kafesten çıkarıldıklarında, elle tutulduklarında kemikleri kolayca kırılıyor. Kafesten alınıp mezbahaya götürülürken de tabii çok hassas bi şekilde kucaklanmadıklarını tahmin edebiliriz. Baya hoyratça tutularak hatta fırlatıp atılarak götürülüyorlar ve hayvanların kemikleri bu esnada kırılıyor. Bu tavuklar fabrika çiftliklerinden kurtarılamıyorlar bile çünkü başka sağlık problemleri de yaşıyorlar aşırı şişmanlıktan ötürü; kafesten çıktıktan sonra da bu tavuklar en fazla 1 ay içinde kalp veya solunum sorunları sebebiyle ölüyorlar.

'5 yaşında bir çocuğun 150 kg gelmesi gibi bir şey'

Deutsche Welle Türkçe Youtube üzerinden geçen hafta bir haber yayınladı: Polonya’daki endüstriyel tavukçuluğun nasıl yapıldığını anlatıyor ve gösteriyor. Polonya Avrupa’nın en büyük tavuk üreticisi. Burada üretilen tavukların doğdukları günden itibaren güneş ışığı bile görmeden dev hangarlarda, neon ışıklar altında ve on binlercesiyle birlikte yaşadıklarını görüyoruz. İstisnasız hepsinin yer yer tüyleri dökülmüş, pembe derileri gözüküyor, sağlıklı olmadıklarını bir bakışta zaten anlayabiliyorsunuz. Ama orada çalışanlar gayet sağlıklı ve iyi olduklarını iddia ediyorlar.

Videoda bir hayvan hakları aktivisti Anna Izynska tavukların büyüme hızını anlatabilmek için şöyle söylüyor: “5 yaşında bir çocuğun 150 kg gelmesi gibi bir şey” diyor çünkü hem verilen antibiotikler ve hem de metabolizmalarının değiştirilmesinden ötürü çok kısa sürede aşırı kilo alıyorlar.

Erkek civcivler doğar doğmaz öldürülüyor

Tavukçuluğun diğer bir karanlık boyutu ise şu: tavuk üretimi için döllenen yumurtalardan çıkacak olan civcivler, doğal olarak dişi de olabilir, erkek de. Fakat bu endüstrinin sadece dişilere ihtiyacı var çünkü horozların hiç bir maddi getirisi yok. Hem yumurtlayamıyorlar, hem de etleri kar getirmiyor. Peki yumurtalardan çıkan erkek civcivlere ne oluyor?

Ne yazık ki daha doğar doğmaz korkunç bir şekilde öldürülüyorlar. Türkiye dahil dünyanın her yerindeki tavuk üretim merkezlerinde yapılan şey aynı. Erkek civcivler doğar doğmaz ayrıştırılıyor, üretim bantlarına atılıyor ve o bantlardan da büyük öğütücülere atılarak daha canlıyken parçalanarak öldürülüyorlar; veya da torbalara doldurulup boğularak öldürülüyorlar.

Her yıl en az 6 milyar erkek civciv öldürülüyor. Her bir tavuğun üretebilmesi için bir tane de erkek civcivin doğar doğmaz korkunç bi şekilde öldürüldüğü bir düzen devam ediyor ve biz yumurta yemekte ısrar ederek ne yazık ki böyle bir düzeni de beslemiş oluyoruz. Organik olup olmaması bir şey fark etmiyor çünkü organik yumurta üretim tesislerinde de erkek civcivlere ihtiyaç duyulmuyor, orada da, olabilecek en ucuz yöntem kullanılarak yok ediliyorlar.

Veganlik.org diye bir siteden bahsetmiştik daha önce, bu programda da daha önce konuk ettiğimiz sitenin kurucularından Emir Çelik’in yazdığı bir makaleye göre Türkiye’de de aynı uygulama tüm tavuk üretim çiftliklerinde mevcut. Şöyle yazıyor:

“Erkek civcivlerin (yavru horozlar) toplu itlafı sektörde standart. Bursa’daki bir yumurta firması, medyaya düşen itlaf videosu üzerine yaptığı basın açıklamasında konuyu detaylı şekilde açıkladı. Civciv imhasının, Türkiye’deki tüm üreticilerde aynı şekilde uygulandığını açıklayan firma, bunun yönetmeliklere uygun yapıldığını belirtiyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkililerince imha tesisi önündeki kayıtlı uygulamalarda, erkek civcivler varillerde biriktirilerek imhaya sevk ediliyor.”

“Erkek civcivlerin üretim yapamaması ve karışık üretim yapıldığında da embriyolu yumurta üretileceğinden ötürü, ister konvansiyonel yumurta üretim çiftliklerinde, ister alternatif organik tavuk üretim çiftliklerinde erkek civciv bulundurulmuyor. Söz konusu tavuk ırklarının erkekleri, et üretimi amacıyla yetiştirilmeyecek kadar az verimli olmasından ötürü üretim çiftliklerine sevk edilemez ve kanuni olarak kuluçkahane artığı görülür. Erkek civcivler artık olarak ayrılır, variller içinde taze hava girişi kapatılır ve ölümü sağlanır. Firma açıklamasında 'civcivlerin hava girişi kapatılınca oluşan karbondioksitle bayıltılarak acısız ölümü sağlanmakta' olduğu söyleniyor. Oysa boğulmanın nasıl acısız olabildiğine dair bir bilgi yok. Bu tür uygulamalarda hayvanlar, acı çekerek havasızlıktan boğularak ölüyor. Çöp bidonlarına üst üste atılan hayvanların, henüz poşetlerin ağzı kapatılmadan ezilerek can vermeye başladıkları da ayrı bir konu” demiş.

Yani yumurtacılık sektörü içindeki hayvanlar kesinlikle duyarlı ve duygulu canlılar olarak görülmüyorlar, bir yumurta makinesi olarak kullanılıyorlar ve “verimliliği düştüğü” anda da vahşice öldürülüyorlar. Sağlıklı doğmuş, yeni dünyaya gelmiş erkek civcivlerin ise bir gün bile yaşamaya hakları bulunmuyor.

1 metrekareye 10 tavuk!

Şunu diyor olabiliriz: “Ben sadece serbest gezen, organik ve mutlu tavukların organik yumurtalarını yiyorum.” Ben de vegan olmadan önce yıllarca organik yumurta tükettim. Fakat ne yazık ki işin aslı pek öyle doğal ve mutlu değil.

Bir kere “serbest gezen tavuk” dediğimiz tavuklar öyle hayal ettiğimiz gibi veya reklamlarda gösterildiği gibi çayırda çimende geniş geniş gezen dolaşan mutlu tavuklar değiller.

Organik olması için kafeslere tıkmak yasak, bu doğru evet, ama bu nedenle hangar gibi kapalı alanlarda, neon ışıklarla aydınlatılmış kapalı yerlerde binlerce tavuk bir arada besleniyor. Tarım ve Orman Bakanlığının yayınladığı organik tavukçuluk kurallarına göre 1 metrekarede tam 10 tavuk bulundurabiliyorlar. 1 metrekareye sığan 10 tavuk nasıl gezebilir peki? Onu anlamak pek mümkün değil.

Tabii bu ölçüler organik tavukçulukta böyle. Konvansiyonel endüstriyel tavukçulukta çok daha vahim olduğunu tahmin edebilirsiniz. Greenpeace’in 2016 tarihli bir raporu var, “Dünyayı Tüketmek: Kümes hayvancılığı odağında endüstriyel hayvancılık sektörü adında. Buna göre 1 metrekarede tam 18 tavuk tutuluyor ve hiç güneşi görmeden yaşıyorlar, Türkiye’de. Ayakları yere basabiliyor mu acaba bu ölçülerde? Tabii bu koşullarda bacaklarını kullanamadıkları için o kadar zayıf oluyor ki tutulduğu anda kırılmaları çok mantıklı görünüyor.

Çok önemli bir mesele daha var ki ben bu konuyu araştırmadan önce bilmiyordum. Neredeyse tüm tavuk üretim merkezlerinde uygulanıyormuş: Henüz daha civcivken bu hayvanların gagalarının büyük bir kısmı kesiliyor. Türkiye’de de, diğer ülkelerde de organik tavukçulukta da aynı uygulama var. Hem de öyle tırnak keser gibi değil, kızgın bir bıçağı olan makinelerle kesiliyor hayvanların gagaları. “Gaga kesimi makinesi” diye aratırsanız nasıl yapıldığını da görebilirsiniz. Yine veganlik.org’da Nesibe Uysal’ın yazısından alıntılıyorum:

“Gagasızlaştırma denen bu işlem - yani kuşun gagasının kemik, kıkırdak ve yumuşak dokusunun kısmi olarak kesilmesi- o kadar acı verici ki, bazı kuşlar şoktan o anda ölebiliyor, yeme ve içmeden aciz olan diğerleri ise açlıktan ve susuzluktan yavaşça ölüyor. Hayatta kalanlar şekli bozulmuş gagaları için ampute edilmiş bir uzvun acısı gibi hayatları boyunca süren kronik acılara katlanmak zorunda kalıyor” diyor.

Tavukların bu sektörde yaşadıklarını hangi sebeple meşrulaştırabiliriz, normalleştirebiliriz ki...

Tavukçuluğun diğer bir boyutu da doğaya ve dünyaya olan etkisi: Az önce bahsettiğim Greenpeace’in 2016 raporunda şu bilgi var:

•          Bir tavuk bir kilo alabilsin diye atmosfere 2.35 kg karbondioksit salınıyor, ve 4 ton su harcanıyor.

•          Dünyadaki sera gazı salımınının yüzde 18’i hayvancılık, yüzde 8’i tavukçuluktan kaynaklanıyor.

Son olarak, uzmanlık alanım olmamakla birlikte yumurta işinin sağlık boyutuna da kısaca değinelim. Burada iki kaynaktan bahsedicem:

•          Dr. Michael Greger isimli bir doktorun, müthiş araştırmacı bir doktorun websitesi var; nutritionfacts.org diye. Dr. Greger’in her tür besinle ilgili çektiği yüzlerce videoya ulaşabiliyorsunuz. İngilizce bir kaynak, yumurta diye arattığınızda birçok video çıkıyor ve insan sağlığına yarardan çok zararı olduğuna dair birçok bilgiye ulaşıyorsunuz.

•          İkincisi ise Türkçe bir kaynaktan; sağlık için az yağlı vegan beslenmeyi öneren kardiyolog Dr. Murat Kınıkoğlu’nun “Vegan Beslenme” kitabından kısa bir bölümde diyor ki: “Hayvansal besinlerde, örneğin yumurtada aminoasit yoğunluğu daha fazla olabilir ancak çeşitlilik açısından bitkisel besinler, en az hayvansal besinler kadar zengindir. Kıyaslama yaparken besinlerin muhtemel zararlı etkisini de göz önünde bulundurmanız gerekir. Meme kanseri ya da prostat kanseri riskinizi yüzde 80 arttırmak sizin için önemli değilse her gün bir yumurta yiyerek zengin aminoasit kapsamından yararlanabilirsiniz.”

Sağlık konusunu ilgilenenler daha da araştırabilirler. Ben daha çok olayın etik boyutunu ele almaya çalıştım bugün. Programı bitirirken güzel birkaç öneriyle bitireyim. Yumurtayı mutfağımızdan çıkardığımızda yerine kullanabileceğimiz bir çok lezzetli bitkisel alternatif var. Vegan yemek sitelerinde tuzlular ve tatlılar için ayrı öneriler yer alıyor. Yumurta ikamesi olarak kullanabileceğiniz bazı besinler şöyle (Kaynak: veganlik.org):

•          Keten Tohumu: 1 ölçü öğütülmüş toz keten tohuma, 3 ölçü su ekleyerek kıvam almasını bekleyin.

•          Chia Tohumu: Aynı keten tohumu gibi suya koyup, jelleştirin.

•          Aquafaba adı verilen Konserve nohutun suyunu ya da kaynattığınız bakliyatların suyunu birçok tarifte tutucu olarak kullanabilirsiniz.

•          Hazır Yumurta İkameleri: Birçok markanın su ile karıştırınca kahvaltı ve kek tariflerinde kullanmalık yumurta ikameleri mevcut.

•          Tofu: Menemen tarifinde de kullanmak için ideal olan tofu, brownie ve salatalara da uyumlu.

•          Muz (Kek ve tatlılar için): Olgunlaşmış muzları ezerek tatlı tariflerinizde kullanmayı da deneyin.

•          Karbonat ve Elma Sirkesi karışımı: Karbonatla sirkeyi karıştırdığınızda kabarır. 1 çay kaşığı karbonat ile 1 yemek k. sirkeyi karıştırıp, kek ve böreklerde kabarması için kullanabilirsiniz.

Sonuç olarak şöyle özetleyebiliriz:

Yumurtaya ihtiyacımız yok, ne sağlık ne de lezzet için. Milyarlarca erkek civcivin doğar doğmaz öldürülmesine; milyarlarca tavuğun 6 haftalık eziyet dolu bir yaşam sürüp sonra öldürülmesine sebebiyet vermemize aslında gerek yok. Buna sebep olmadan da gayet sağlıklı mutlu yaşayabiliriz.

 

Metinde Geçen Kaynaklar:

https://royalsocietypublishing.org/doi/10.1098/rsos.180325

http://www.diken.com.tr/milyon-yillik-evrim-60-yila-sigdirildi-insanoglu-tavugu-taninmaz-hale-getirdi/

Civcivlerin çilesi: 42 güne sığan hızlı bir yaşam - DW Türkçe: https://www.youtube.com/watch?v=slru2G8y4ys&feature=youtu.be

https://veganlik.org/erkekcivcivler/

http://www.turktarim.gov.tr/Haber/289/organik-tavukculuk-nedir-ne-degildir-

https://www.greenpeace.org/archive-turkey/Global/turkey/report/2016/dunyayi-tuketmek.pdf

https://veganlik.org/yumurta/

https://nutritionfacts.org/

Diğer Kaynaklar:

https://www.france24.com/en/20191112-chicken-billionaire-poland-is-europe-s-poultry-king

https://www.theguardian.com/lifeandstyle/2002/mar/10/foodanddrink.features1

https://www2.le.ac.uk/offices/press/think-leicester/science-and-environment/2018/how-chickens-became-the-ultimate-symbol-of-the-anthropocene